Makaleler

İftira, işlemediğini bildiği halde, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesidir. İftira suçu adliyeye karşı suçlar başlığı altında düzenlenen ve adliyeye karşı dışarıdan ya da bizzat kendi organları vasıtasıyla içeriden gelebilecek ihlallerin önüne geçebilmek amacıyla ceza kanunda yer alan bir suçtur. Adliyeye karşı suçlar ile hukuk düzenini ve adaleti sağlamak, yargı düzenini korunmak istenmiştir.

İftira suçu ile korunmak istenen hukuki değer, bireyin menfaat(ler)ini, kamunun güvenini, adliye ve idarenin düzenidir.

A.SUÇUN UNSURLARI

1.Maddi Unsur

a)İhbar ve Şikâyet Yoluyla İftira

Mağdur hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatmak ya da idari yaptırım uygulatmak için yetkili makamlara ihbar ve şikâyette bulunmak suretiyle işlenebilir. İhbar, fiilin soruşturma veya kovuşturmaya yetkili makamlara bildirilmesidir. İhbar, yazılı veya sözlü olarak yapılabilir. İhbarda kişi ve olay belirtilmesi, ciddi bulgu ve belgelere dayanması vb. koşullar mevcut olmaması takdirinde iftira suçu oluşmaz.

Şikâyet ise soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suç hakkında yetkili kimsenin 6 aylık hak düşürücü süre içinde o suçun kovuşturulmasını istemesi anlamına gelir.

b)Basın Yayın Yoluyla İftira 

Basın yayın yolu ile deyiminden her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracıyla yapılan yayın anlaşılmaktadır. Kanun, ihbar veya şikâyet yoluyla yapılan asılsız isnatların yetkili makamlara yapılması koşulu ile bu suçu oluşturabileceğini kabul etmiştir. Basın yayın yoluyla yapılan isnatlar bakımından doğal olarak bu koşul aranmamıştır. Cumhuriyet savcıları, kamu adına re’sen soruşturulabilen suçlarla ilgili olarak yayınlanan haberi ihbar kabul ederek soruşturma başlatır. Dolayısıyla suç yayın anında oluşur.

2.Fail

Herkes olabilir. Kamu görevlisi tarafından görevi gereği olarak elinde bulundurduğu araç ve gereçler kullanılarak işlenmiş ise Türk Ceza Kanunu madde 266 uyarınca ceza belirli oranda arttırılır.

3.Mağdur

Bir suç isnadı söz konusu ise kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişi, ancak bir gerçek kişi olabilir. Tüzel kişiler yararına gerçek kişi tarafından kasıtlı bir suç işlenmesi koşuluna bağlı olduğu takdirde bu suç oluşur, aksi takdirde tüzel kişiler bu mağdurluk vasfına sahip değildir.

Belirli ve yaşayan bir veya birden fazla başka kişiye yönelik olarak hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesi gerekir. Mağdur belli veya belirlenebilir bir kişi değilse iftira suçu oluşmayacaktır. Fail, ihbar veya şikâyete konu suçun faili olarak kendisini, meçhul veya ölmüş birini gösterirse yine burada da iftira suçu oluşmayacaktır.

İhbar veya şikâyetin yapıldığı tarihte cezai sorumluluğu bulunması gerekir. İsnat edilen suç kovuşturulabilir değilse suç işlenmiş sayılmaz.

İhbar ve şikâyet konusu olan suç, mutlak dokunulmazlık kapsamına giriyorsa kovuşturma yapılması mümkün olmaması sebebiyle iftira suçu oluşmuş olarak kabul edilmez. Geçici dokunulmazlık kapsamına giren bir suç milletvekiline isnat edilmişse, soruşturma yapılması ve kamu davasına engel bir durum olmaması sebebiyle iftira suçu oluşabilir.

4.Suçun Konusu

Bir fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımı veya başka bir yönetsel yaptırımı gerekli kılan fiillerde bu suçun konusunu oluşturabilirler.

İsnat edilen suç kasten veya taksirle işlenmiş olabileceği gibi icrai veya ihmali de olabilmektedir.

İsnat edilen fiilin açık ve belirli olması gerekir. Kapsam ve sınırları belirsiz, genel ifadelere dayanarak yapılan isnat, koşulları varsa ancak hakaret suçunu oluşturmaktadır.

Fiilin objektif olarak gerçek dışı olması gerekir. “Gerçek dışı”dan kasıt, ya ortada işlenmiş hukuka aykırı bir fiil yoktur ya da fiilin faili veya ortağı olarak bir kişi gösterilir ya da esasen işlenmiş hukuka aykırı bir fiil vardır, bu fiilin faili veya ortağı bir başkası gösterilir.

“Sanığın hırsızlık suçundan şüpheli olarak yakalanıp hakkında yapılan adli soruşturma sırasında suçtan kurtulmak amacıyla ismini, (Dosyadaki nüfus kaydına göre) kardeşi “Ramazan” olarak bildirerek bir kısım soruşturma evrakının bu isme göre düzenlenmesine neden olmaktan ibaret eyleminin 5237 sayılı TCY’nin 268/1. maddesi yollamasıyla, 267/1. maddesindeki “İftira” suçuna uyduğu gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçundan hüküm kurulması,

Yasaya aykırı, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı, 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), 16.05.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.” “(Yarg. 11 CD., 16.05.2012, 2010/15406 E., 2012/8892 K.)

İhbar konusu olan suç ile gerçekte işlenmiş suç arasında korunan hukuki değer bakımından önemli bir sapma olup olmadığına bakılır. Olması halinde iftira suçu söz konusu olur.

Olayın abartılması, olayla doğrudan ilgili olmayan şeylerin eklenmesi veya olayla ilgili önemsiz durumların belirtilmesi durumunda iftira suçu oluşmamaktadır. 

Yapılan ihbar temelsiz olmamakla birlikte, gerçekte işlenmiş olan fiili farklı biçimde yansıtıyorsa;

• İhbar edilen fiil ile gerçekte işlenmiş olan fiilin ihlal ettiği normun koruduğu hukuksal yararlar arasında önemli bir sapma olması gerekir suçun oluşması için

• Yanlış yansıtma nedeniyle normalde yapılması gerekecek soruşturma ve kovuşturma işlemleri dışında başkaca bir soruşturma ve kovuşturma işleminin yapılmasının gerekip gerekmediğine bakılır.

Örneğin; 45 dk geç gelen memurun 2 saat geç geldiğini “söylemek” geç gelmek” fiillerini barındıran suçlar açısından iftira suçu oluşmaz, ancak 2 gün göreve gelmeyen memurun bütün hafta gelmediğini ve durumun örtbas edildiğini söylemek iftira suçunu oluşturur. Çünkü 2 gün gelmemek aylıktan kesme cezasının uygulanmasına, 3-9 gün gelmemek kademe ilerlemesinin durdurulması cezasına sebep olmaktadır.

5.Manevi Unsur

Fail, isnadın gerçek dışı olduğunu kesin olarak bilmesi gerektiğinden bu suç ancak doğrudan kastla işlenebilir.

6.Hukuka Aykırılık Unsuru

İhbar ve şikâyet için kullanılan temelinde Anayasa’da düzenlenen bir hak vardır “Dilekçe ve şikâyet hakkı”. Belli kimselere hukuka aykırı bir fiil yüklenmeden ihbar ya da şikâyet de bulunulamaz. Suçlu olduğuna inandığı bir kimse hakkında yetkili makamlara bildirimde bulunan kişinin fiili suç oluşturmayacaktır. Burada önemli olan nokta, failin ihbar ya da şikâyetin asılsızlığını bilip bilmediğidir. Fail eğer hukuka aykırı eylem isnat ettiği şahsın o fiili işlemediğini biliyorsa hukuka uygunluk nedeninden yararlanamayacaktır.

“Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak; eski köy muhtarı olan sanığın, Kaymakamlığa verdiği şikayet dilekçelerinde geçen, köy muhtarı katılanın köy halkından birtakım işlere ilişkin para toplama uygulamalarının yasa ve yönteme aykırı olduğuna; evinin önüne makul miktardan fazla orman emvali getirmesinin yasal olmadığına ilişkin iddiaların, katılan hakkında yapılan idari soruşturmalar ile dosyada mevcut belge ve tanık beyanları itibariyle maddi vakalara dayandığı ve gerçek bir olayın soruşturulması amacıyla verildiği, bu kapsamda sanığın eyleminin anayasal güvence altındaki şikayet hakkının kullanılması niteliğinde olduğu gözetilmeden ve iftira suçunun hukuka aykırılık öğesinin ne suretle oluştuğu tartışılmadan, iftira suçunun oluştuğu gerekçesiyle mahkumiyet kararı verilmesi, yasaya aykırı ve sanık M.. S..'ın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 23/1/2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” (Yarg. 4 CD., 23/1/2013, 2011/22845 E., 2013/1144 K.)

B.SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ

1.Teşebbüs 

Teşebbüs suçunda icra hareketleri bölünebiliyorsa teşebbüse elverişlidir. Ancak suçun doğrudan doğruya icrasına başlamayı ifade eden bir hareketin gerçekleşmesi tam olarak belirlenemediği sebebiyle teşebbüs oldukça zayıftır.

Basın yayın yoluyla işlenmesi durumunda da suçun yayın gerçekleştiği anda işlenmiş olacağı için teşebbüsten söz edilemez.

2.İçtima

Aynı suç birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi söz konusu olduğu durumda zincirleme suç hükümleri uygulanır.

Örneğin; A suçsuz olduğunu bildiği B hakkında ihbarda bulunması ile B’nin davasında A tanıklık yaparak gerçeğe aykırı beyanda bulunması sonucunda gerçek içtima kuralları uygulanmalı he iki suçtan da ayrı ayrı cezalandırılmalıdır.

İftira suçunu işlemek için başka suç işlenmesi durumunda gerçek içtima kurallarına gidilmektedir

Beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş olan mağdurun bu fiili nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması durumunda iftira eden dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.

3.İştirak

Teşebbüs suçunda iştirak mümkün değildir.

C.NİTELİKLİ HALLER

1.Cezanın Ağırlaştırılmasını Gerektiren Nitelikli Haller

a) Fiilin Maddi Eser ve Delillerinin Uydurarak İftirada Bulunulması (TCK 267/2)

Fail, iftira isnadına inandırıcılık kazandırmak için delil yaratmak yoluna gidebilir. Kanun koyucu failin bu hareketini suçun tanımından ayrı tutup daha ağır bir cezayı gerektirdiğini belirtmiştir. 

Failin bu delilleri yetkili makama mutlaka doğrudan ulaştırması gerekmez. Maddi eser ve delillerin suçu soruşturmaya ve kovuşturmaya yetkili makamın bilgisine ulaşmış olması yeterlidir.

Mağdurun suçsuzluğunu ortaya koyan delillerin saklanması veya ortadan kaldırılması durumunda da nitelikli halin gerçekleştiği kabul edilir.

b) Yüklenen Fiili İşlemediğinden Dolayı Hakkında Beraat Kararı veya Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar Verilmiş Mağdurun Aleyhine Olarak Bu Fiil Nedeniyle Gözaltına Alma ve Tutuklama Dışında Başka Bir Koruma Tedbiri Uygulanması (TCK 267/3)

Bu nitelikli halde amaçlanan kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yol açmayan bir koruma tedbirinin uygulanmasına sebebiyet verilmesi ihtimalinde cezanın arttırılmasıdır. Yakalama tedbirine başvurulması durumunda özgürlüğünden yoksun kılma sebebiyle bu hükümden sorumlu tutulur.

c) Mağdurun Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis veya Müebbet Hapis Cezasına Mahkûmiyeti Halinde (TCK 267/5)

Kararın kesinleşmiş olması yeterlidir, infaz edilmiş olası gerekmez.

d) Mağdurun Mahkûm Olduğu Hapis Cezasının İnfazına Başlanması (TCK 267/6)

İnfaza başlanmış olması yeterlidir, belli bir süre infaz edilmiş olması koşulu aranmaz. Hapis cezasının ertelenmesi durumunda da cezanın infazına başlanmış sayılacağından bu nitelikli hal uygulanır.

İptal edilen yedinci fıkra hükmü adli ve idari yaptırım uygulamasını da nitelikli hal olarak belirtmişti ancak anayasaya aykırı bulunarak hüküm iptal edildi.

2.Etkin Pişmanlık

  • Adli veya idari soruşturma başlamadan önce iftira eden iftirasından dönerse verilecek cezanın beşte dördü indirilir.
  • Kovuşturma başlamadan önce iftiradan dönülmesinde verilecek cezanın dörtte üçü indirilir.
  • Kovuşturma başladıktan sonra ancak hüküm verilmeden önce iftiradan dönülmesinde verilecek cezanın üçte ikisi indirilir.
  • Mağdurun mahkumiyetinden sonra gerçekleşmesi halinde verilecek cezanın yarısı indirilir.
  • Hüküm olunan cezanın infazına başlanılması halinde verilecek cezanın üçte biri indirilir.

İdari Yaptırım Gerektiren Fiiller Bakımından ise;

  • İdari yaptırıma karar verilmeden önce etkin pişmanlıkta bulunulması halinde verilecek cezanın yarısı indirilir,
  • İdari yaptırım uygulandıktan sonra etkin pişmanlıkta bulunulması halinde ise verilecek cezanın üçte biri indirilir.

Adli suçlar bakımından infaz aşaması sona erene kadar idari yaptırım gereken fiiller açısından idari yaptırım uygulandıktan sonra dahi iftiradan dönme halinde indirim uygulanır.

“CEZA GENEL KURULU KARARI

Suçun sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda; Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nin 269. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinden bahisle hükmün bozulmasının gerekip gerekmediğinin tespitine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından; olay günü mağdurun Cumhuriyet savcılığına verdiği şikâyet dilekçesinde; kolluk görevlilerinin işyerine geldiğini, dükkanını basarcasına sert şekilde kendisini sorduklarını, bağırmamaları gerektiğini söyleyip kimliğini açıklayınca bu kez görevlilerin; "Bugün iki kez 155 polis imdat hattını arayıp ihbarda bulunan bir şahsın kendisinin asker kaçağı olduğunu ve hemen gidilmezse kaçabileceğini" söylediğini açıklamaları üzerine, kolluk görevlileri ile askerlik şubesine gittiklerini ve üniversitede okuması nedeniyle askerliğinin tecilli olduğuna dair belgeyi aldıklarını, askerliği tecilli olmasına rağmen polisi arayıp asker kaçağı olduğunu söyleyen kişiler hakkında şikayetçi olduğunu belirttiği, Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğünce düzenlenen 07.02.2011 tarihli raporda, ihbarcı şahsın aradığı telefon numarası tespit edilip hattın mağdurun işyerinde 13 yıldır çalışan sanığa ait olduğunun belirlendiği, Batman Askerlik Şubesi Başkanlığınca düzenlenen 06.01.2011 tarihli belgede; mağdurun son yoklama tarihinin 30.10.2009, erteleme bitim tarihinin 31.12.2011, muhtemel sevk tarihinin ise 21.02.2012 olduğu ve anılan tarihe kadar askerlik işlemleri yönünden bir sakıncasının olmadığı bilgilerine yer verildiği, Mağdur hakkında sanığın ihbarı nedeniyle herhangi bir soruşturma evrakı düzenlenmediği anlaşılmaktadır.

Mağdur; olay tarihinde işyerine gelen polislerin kendisinin asker kaçağı olduğunu bildirmesi üzerine birlikte askerlik şubesine gittiklerinde asker kaçağı olmadığı ortaya çıkınca serbest bırakıldığını, sonradan bir şahsın polis imdat hattını arayarak kendisinin asker kaçağı olduğunun ihbar edildiğini öğrendiği, arayan numaranın işyerinde çalışan sanığa ait olduğunu, böyle bir ihbarı neden yaptığını bilmediğini, sanıktan şikayetçi olmadığını belirttiği, sanık kollukta; polis imdat hattının arandığı numaranın kendisine ait olduğunu ve kendisi tarafından kullanıldığını, patronu olan mağdurun işyerinde 13 yıldır çalıştığını, aralarında herhangi bir problem olmadığını, sim kartının takılı olduğu telefonun dört kişi olarak çalıştıkları işyerindeki iletişim odasında çalışma masasının çekmecesinde durduğunu, ihbar eden şahsın kendisi olmadığını, ihbarı kimin yaptığını bilmediğini, işyerinde çalışan arkadaşlarının da böyle bir şey yapacaklarına inanmadığını beyan ettiği, duruşmada ise; atılı suçlamayı kabul ettiğini, pişman olduğunu, mağdurun yoğun bir şekilde kendisine iş vermesinden, mesai saatlerinden sonra bile çalıştırmasından dolayı ihbarı kendisinin yaptığını savunmuştur.

5237 sayılı TCK'nun“Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde yer alan "iftira" başlıklı 267. maddesinin 1. fıkrası;

“(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiştir.

"Etkin pişmanlık" başlıklı 269. maddesi ise;

“(1) İftira edenin, mağdur hakkında adlî veya idari soruşturma başlamadan önce, iftirasından dönmesi halinde, hakkında iftira suçundan dolayı verilecek cezanın beşte dördü indirilir.

(2) Mağdur hakkında kovuşturma başlamadan önce iftiradan dönme halinde, iftira suçundan dolayı verilecek cezanın dörtte üçü indirilir.

(3) Etkin pişmanlığın;

a) Mağdur hakkında hükümden önce gerçekleşmesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisi,

b) Mağdurun mahkûmiyetinden sonra gerçekleşmesi halinde, verilecek cezanın yarısı,

c) Hükmolunan cezanın infazına başlanması halinde, verilecek cezanın üçte biri,

İndirilebilir.

(4) İftiranın konusunu oluşturan münhasıran idari yaptırım uygulanmasını gerektiren fiil dolayısıyla;

a) İdari yaptırıma karar verilmeden önce etkin pişmanlıkta bulunulması halinde, verilecek cezanın yarısı,

b) İdari yaptırım uygulandıktan sonra etkin pişmanlıkta bulunulması halinde, verilecek cezanın üçte biri,

İndirilebilir.

(5)İftira suçunun basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, bu madde hükümleri uygulanmaz.." hükmünü içermekteyken maddenin 5. fıkrası 08.07.2005 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanunun 31. maddesiyle değiştirilerek

"(5)Basın ve yayın yoluyla yapılan iftiradan dolayı etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanılabilmesi için, bunun aynı yöntemle yayınlanması gerekir." şekline dönüştürülmüştür.

Anılan maddenin 765 sayılı TCK'daki karşılığını oluşturan 285/son. maddesi ise; "Yukarıdaki fıkralarda yazılı olan suç faili mağdur hakkında takibat yapılmadan evvel bu isnadatından rücu eder veya uydurduğunu itiraf ederse yukarıda yazılı cezaların altıda biri hükmolunur ve ceza müebbed ağır hapis ise on sene ağır hapse indirilir ve isnaddan rücu veya tasniin itiraf olunması takibata başlandıktan sonra vaki olursa azıl cezanın üçte ikisi indirilir ve müebbet ağır hapis yerine 24 sene ağır hapis cezası tayin olunur. Tasni veya iftira, kabahat ef'aline taallük ederse bu madde ile 283. maddede tesbit olunan cezalar yarıya kadar indirilir." biçimindedir.

Yargı organlarının yasal işleyiş düzenini sağlamayı, bireyin adil yargılanma hakkını güvence altına almayı ayrıca kişilerin şahsiyet haklarını korumayı amaçlayan iftira suçu; hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesiyle oluşur.

765 sayılı TCK'nun 285/son. maddesinde “rücu” terimi ile 5237 sayılı TCK'nun 269. maddesinde de; "İftiradan dönme" şeklinde ifade edilen iftira suçunda etkin pişmanlık ise; failin gerçeği açıklaması başka bir deyişle mağdura yüklediği hukuka aykırı fiilin gerçekte olmadığını itiraf etmesi olarak tanımlanmakta ve her durumda suçu ikrarı gerektirmektedir. 21.01.1959 gün ve 12/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı üzere; kanunun iftiradan dönme dolayısıyla cezadan indirim yapılmasını öngördüğü bir halde, inkarını sürdüren ve ahlaki kötülüğünde ısrar eden kişinin etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanması mümkün değildir.

İftiradan dönme olgusunun varlığı için mutlaka pişmanlığı ifade eden kelimelerin kullanılması şart olmamakla birlikte failin ifadesinin bu anlama gelecek biçimde açık ve anlaşılır olması, meramını anlatamadığı durumda gerçek iradesinin ortaya konması gereklidir. Diğer taraftan fail hangi amaç ve gerekçeyle olursa olsun kendi özgür iradesiyle iftirasından dönmelidir. (Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Ankara 2010, s.7892)

Yerleşmiş yargısal kararlar ve öğretide yer alan baskın görüşlere göre, 5237 sayılı TCK'nun 269. maddesinde yer alan etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması için iftiradan dönme istikrarlı olmalı, tekrar önceki isnada dönülmemelidir. İftiracı rücu ettikten sonra bunun istemeyerek gerçekleştiğini beyan edip rücuunu geri almış olursa ceza indiriminden yararlandırılamayacaktır. (Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ayhan Önder, 3. Bası, s.234)

Burada belirtmek gerekir ki, iftira suçu nedeniyle ortaya çıkan etkin pişmanlık hali ile "Yalan tanıklık" ve "Şikayet hakkının kullanımını" birbirine karıştırmamak lazımdır. Kişi mahkemede tanık olarak yaptığı açıklamalardan dönmüş ise, eyleminin yalan tanıklık mı, tanık olarak dinlendiği sırada söylediklerinin şikayet hakkının kullanılması mı yoksa iftira suçu mu olduğu konusunda fiilin somut olayın koşullarına göre değerlendirilmesi ve tespit edilmesi gerektiği öğretide haklı olarak ileri sürülmüştür. (Adliyeye Karşı Suçlar, Yener Ünver, 3. Bası, s.109; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, 8. Bası, Ankara 2015, s.1092)

İftiradan dönme halini kanuni bir hafifletici sebep olarak görmeyen ancak temel cezanın tespitinde göz önüne alan hukuk düzenlemelerinin aksine Avusturya ve İsviçre Hukukunda olduğu gibi mevzuatımızda da failin gerçeğe dönmesi açıkça "Etkin pişmanlık" olarak yerini bulmuş ve ortaya çıkma anına göre; 5237 sayılı TCK'nun 269. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında verilecek cezanın belirli oranlarda indirilmesi zorunluluğu getirilmişken anılan maddenin 3. ve 4. fıkralarında hakime takdir yetkisi tanınarak cezadan indirim yapılabileceği belirtilmiştir.

Bu açıklamaların sonucu olarak; kanun koyucunun amacının pişmanlığın gerçeğin ortaya çıkmasına katkı sağlaması olduğu, failin isnadından dönmeden önce maddi gerçeğin ortaya çıkması durumunda artık gerçek anlamda bir pişmanlığından söz edilemeyeceği dolayısıyla bu halde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma şartlarının oluşmayacağının kabulü gerekmektedir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 08.07.1985 gün ve 141-435 sayılı kararında da aynı hususa işaret edilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; olay günü ismini belirtmeyen bir kişinin polis imdat hattını arayarak asker kaçağı olduğunu ve hemen gidilmezse kaçabileceğini belirttiği mağdurun işyerine emniyet görevlilerince gidilerek ihbar sebebinin açıklandığı ancak mağdurun askerliğinin tecilli olduğunu beyan ettiği, bunun üzerine emniyet görevlilerinin askerlik şubesi başkanlığından mağdurun eğitiminin devam etmesi nedeniyle askerliğinin erteli olduğunu tespit etmeleri ile ihbarın asılsız olduğunun anlaşıldığı, polis imdat hattını arayan numaranın adına kayıtlı olduğu belirlenen sanığın suçunu soruşturma aşamasında inkar ettiği, ancak suç tarihinden 9,5 ay sonra kovuşturma aşamasında alınan savunmasında; patronu olan mağdurun kendisine yoğun şekilde iş vermesinden dolayı ihbarı yaptığını ve pişman olduğunu beyan ettiği olayda; sanığın gerçekte böyle bir durum olmadığını bildiği halde asker kaçağı olduğunu söylemek suretiyle bakaya kalmak suçunu işlediğini iddia ederek mağdura iftira attığı, isnatta bulunduğu suçun işlenmediğinin ortaya çıkması yönünde bir katkısının olmadığı, kolluk görevlilerince askerlik şubesine gidilerek araştırma yapılmasıyla gerçeğin ortaya çıktığı, bu aşamadan sonra sanığın asılsız yere ihbarda bulunduğunu ve pişman olduğunu söyleyerek iftiradan dönmesinin etkin pişmanlık hükümleri gereği cezasından indirim yapılması için yeterli olmadığı, gerçek fiili durumun ortaya çıktığı ana kadar sanığın etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektirir çabasının bulunmadığı göz önüne alındığında; 5237 sayılı TCK'nin 269. maddesinin uygulama şartlarının oluşmadığı anlaşılmaktadır.

Bu itibarla, yerel mahkeme hükmünün onanmasına ilişkin Özel Daire kararı isabetli olup Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir. …” (Ceza Genel Kurul Kararı., 07/04/2015 2015/42 E., 2015/97 K..)

D.YAPTIRIM 

İftira suçunda kanunda öngörülen yaptırım bir yıldan dört yıla kadar hapis cezasıdır. Ancak suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri mevcut olduğu gibi daha az cezayı gerektiren etkin pişmanlık halleri de mevcuttur.

 

Paylaş
Yorumlar
Yorum Yap
© Tüm Hakları Saklıdır 2023 | Coşkun & Yıldırım Hukuk Bürosu